ŞATONUN ALTINDA / FİZİKSEL TİYATRO ARAŞTIRMALARI
- Yağmur Çakan
- 24 Kas 2017
- 2 dakikada okunur
Daha önce bu kadar sıradışı bir Macbeth izlemediğinize yüzde yüz eminim. İddialı bir giriş olmuş olabilir ama nerde ve ne şekilde karşılaşırsanız karşılaşın, bu prodüksiyonun beni haklı çıkaracağını biliyorum.
Nisan 2017'de, Sokak Akademisi Festivali kapsamında bu oyunun yönetmeni, Fiziksel Tiyatro ve Komedi Okulu'nun hocalarından olan Güray Dinçol'un atölye çalışmasına katılmıştım. Tabii ki iki saatlik bir çalışmada fiziksel tiyatro gibi çok kapsamlı bir konuda bir şeyler öğrenmekten ziyade ancak fikir edinebilirsiniz. Atölyenin başında 'Clown deyince aklınıza ne geliyor?' diye sormuştu. Büyük oynamak demiştim; mimikleri büyütmek, jestleri büyütmek- her şey bu kadar büyük olunca duygular da büyüyor ve yoğunluğu azalıyor gibi gelmişti- öz kütle eşittir kütle bölü hacim yasası. Ama öyle olmuyormuş. Fiziksel tiyatro ve clown oyunculuğa dair ön yargılarımı 'Şatonun Altında' oyunu resmen parçaladı diyebilirim.
Güray Dinçol ve Sena Taşkapılıoğlu'ndan izlediğim 'Harikulade Bir Çiftin Badireli Ev Hayatı' oyununda hiç diyalog yoktu. Acaba dedim bu oyun da öyle mi? Açılış sahnesinde uzun bir süre sözsüz oynadılar; sessiz oynadılar diyemiyorum çünkü çıkardıkları nidalar bazı sözlerden daha anlamlıydı.

Macbeth'in ölümünün ardından, olanların şatonun çamaşırcısı iki kadının gözünden anlatıldığı oyunda ilk hissettiğimiz zamanın ne kadar da muğlak bir kavram olduğu.Şüphesiz bu durumu, kadınların vücutlarının insan formundan çok belirsiz başka bir şeye benzemesi de kuvvetlendiriyor. Bu iki kadın ne kadar zaman boyunca orda olduklarını bilmiyorlar; ölen krallar, el değiştiren ülkeler üzerinden zamanı kestirmeye çalışıyorlar. Bu durumu çok da önemsemiyorlar aslında 'Hayat dediğin gölgedir.' deyip, dalgasını geçiyorlar.
Uyarlama ve proje tasarımı oyunculara ait; Pınar Akkuzu ve Gülden Arsal. Rejide, kendinden emin bir yönetmenin dokunuşları hissedilse de bence oyunu esas sevdiren, iki oyuncu arasındaki enerji uyumuydu. Tempoyu hiç bir zaman düşürmeden, seyirci tepkilerini de kendi yararına çevirmeyi çok iyi bilerek; salondan çıkan bir seyircinin ardından 'Nereye gidiyorsun yahu? Daha Macbeth ölmedi? Ay sonunu da söylemiş oldum.' esprileriyle kahkahalar eksik olmadan oyunu götürdüler. Oyunculuklar üzerinde çok titiz çalışılmış bir işçilik vardı. Ne yapıyor anlamıyorsunuz ama belini kırıyor, ayağını büküyor tek bir hareketle hizmetçi olmaktan çıkıp Leydi Macbeth oluyordu. O enerjiyi ve değişimi size hissettiriyordu.
Dekor çok etkileyiciydi. Alt tarafı çarşaf demeyin, nelere kadir olduğunu kendi gözlerinizle görün isterim. Fiziksel tiyatro büyütmek demiştim ya; ayakkabı fırçasını, mandalları, çamaşır leğenini sahnede ne görüyorsak hepsinin anlamını öyle büyüterek nokta atışı kullandılar ki hayran kaldım.
Fiziksel tiyatroya dair, Harikulade Bir Çiftin Badireli Ev Hayatı'nı izlediğimde 'Çok zor, çok büyük bir performans, ben yapamam' demiştim kendime. Şimdi bu oyundaki fiziksel tiyatro örneğini gördüğümde 'Ben de yapabilirim' diyorum.Yapmak istiyorum. Zor olan hangisi? Karmaşık olan mı sade olan mı? Bence ulaşacağımız en uzak nokta sıfır noktasıdır, nötr olmaktır. Yine de denemeye değer...
24.11.2017
Comments