Aİ WEİWEİ PORSELENE DAİR / SAKIP SABANCI MÜZESİ
- Yağmur Çakan
- 15 Ara 2017
- 4 dakikada okunur
“Her şey sanattır. Her şey politiktir.”
Çocuklar yaşamı soru sorarak öğrenirler. Hepimizin kendi kardeşinden, kuzeninden, çocuğundan tanıdığı 'Bu ne? Bu ne?' sorularıyla geçen bir üç-dört yaş dönemi vardır. Sanırım sanatçılar, hayatın hep o döneminde kalıyorlar- içimizdeki çocuğu büyütmüyoruz hesabı. Sanatın mayasında muhalif olmak vardır. Sanatçı her zaman sorgulayan olmalıdır.
“Benim çalışmalarım daima politik oldu; çünkü Çin'de sanatçı olmaya karar vermekle zaten politik bir seçim yapmış oluyorsunuz.” diyor
Ai WeiWei. Ne kadar uzak bir coğrafya ama ne kadar tanıdık bir kültürel ortam?
Birbirinden oldukça uzak olsa da tarih boyunca ticaret ilişkileri-İpek Yolu- etkisiyle de Osmanlı ve Çin İmparatorlukları hep etkileşim içinde olmuştur. İki imparatorluğun sanat tarihinde de porselen parçalar önemli yer tutmaktadır. Ai Weiwei kullandığı malzemeleri tarihsel bağlamından ayırmayan bir sanatçı; porselen üzerindeki motifleri klasik dönem eserleri andırsa da yakından baktığınızda tam da bugünü anlattıklarını fark ediyorsunuz.

Sanatçının ilk porselen eseri 'Kuş Motifli Tabak' da bu sergide yer alıyor. İlk eserinden başlayarak, çalışmalarının zaman içinde değişen ve 'muhalifleşen' karakterini yakından tanıyoruz. 1981 ve 1993 yılları arasında New York'ta yaşayan sanatçı Marcel Duchamp ve Andy Warhol gibi çağdaş sanatın öncü isimlerinden oldukça etkilenir. Sergide Duchamp'ın profili biçiminde bükülü tel askı şeklinde 'Porselen Asılı Adam' heykeli bu sanatçıya saygı duruşu niteliğindedir.
1957 yılında Beijing'de dünyaya gelen Ai Weiwei'nin çocukluk dönemi, Mao'nun iktidarının son on yılında başlattığı Çin Kültür Devrimi'ne (1966-1976) denk gelir. Mao Zedong ve ekibi SSCB'de var olduğunu iddia ettikleri “bürokratik komünizm”in Çin'deki varlığını bitirmek amacıyla Kültür Dev-rimi'ni başlattıklarını duyurdu. Şehirli gençleri Kızıl Muhafızlar adıyla organizasyona katılmaya teşvik ettiler ve 'Devrimci şiddet' dalgasını başlattılar. Bu dönemde bütün okullar ve üniversiteler Mao'nun bildirilerini takip edecek şekilde organize edildi. Opera, tiyatro gibi kültür etkinliklerinde eski ve klasik eserler yasaklandı, sadece 'devrimci' eserlere yer verildi. Kızıl Muhafızlar adıyla örgütlenen Çinli gençler bu dönemde bir çok ibadet yerini ateşe vermişler,mağazaları işgal edip buraları artık halk adına yöneteceklerini ilan etmişlerdir.
Böyle bir geçiş döneminde büyüyen sanatçının yarattığı sanat eserlerinde ikonoklastik yani put kırıcı eylemler ön plana çıkmıştır. Bunlardan en bilineni 1995 yılında gerçekleştirdiği 'Han Hanedanı Vazosunu Düşürmek' çalışmasıdır. 2000 yıllık neolitik bir vazoyu Kültür Devrimi sırasın-da kültürel mirasın yaygın bir şekilde yok edilmesini çağrıştıracak şekilde parçalayarak ona yeni bir anlam yüklemiştir. Sergideki 'Ejderhalı Mavi Beyaz Çanak Parçaları' da bu amaçla üretilmiş bir başka eserdir.

Sanatçıya göre siyasi duruşu ve sanatı ayrılmaz bir bütündür. İnsan haklarına son derece duyarlı olan Ai Weiwei için her birey önemli ve değerlidir. Sosyal medyanın olanaklarını oldukça aktif kullanan sanatçı siyasi eylemlerini tüm dünyaya duyurabilmektedir. Devletin tepkisini ve dünyanın dikkatini üzerine çektiği ilk büyük eylemi 2008 Sichuan Depremi sonrasında olmuştur. 8 şiddetindeki depremde aralarında yıkılan okul binalarının altında kalıp ölen binlerce çocukla birlikte 70.000 kişi hayatını kaybetmiştir. Mayıs ayında meydana gelen depremden sonra hükümetin harekete geçmeyişi üzerine Aralık ayında kendi blogu üzerinden hayatını kaybeden öğrenciler için bir yurttaş soruşturması başlatır. Olay sanatçı ile Çin hükümeti arasındaki çatışmanın başlangıcı olur. Yıkılan okulların inşaatından toplanan demirlerin porselen kopyalarının sergilendiği ‘Porselen İnşaat Demiri’ çalışması, enkazda hayatını kaybeden öğrencilere ithaf edilmiştir.


Sichuan depreminin ardından 2009 yılında hükümetin yolsuzluklarını soruşturan aktivist Tan Zuoren lehine tanıklık yapmak için gittiği Chengdu’da kaldığı otelde polis tarafından darp edildi. Bu darp olayı sonrası beyin kanaması geçiren sanatçı çekilen beyin MR’ını porselenle birleştirdi. ‘Tabakta Beyin MR’ı Görüntüsü’eserinde anlık dijital bir imgenin kalıcı hale gelişiyle insanoğlunun ölümlü sanatın ölümsüz olması tezatını pekiştirdi. ‘Ars longa vita brevis’ diyoruz; yani, sanat uzun hayat kısa... Bir de kuşlar uçuyor mu ne?
Sanatçının hükümetle arasındaki gerilim gittikçe tırmanıyordu. 2010’da Şangay’daki stüdyosuna yıkım kararı çıktı. 2011’de tutuklandı ve 81 gün kimseye haber verilmedi, pasaportuna el kondu ve Beijing’teki evinin etrafına gözetleme kameraları yerleştirildi. Ai buna tepki olarak 30 Kasım 2013’te pasaportu iade edilene kadar kapısının önündeki bisikletinin sepetine çiçek bırakacağını söyledi. Bu çiçeklerin fotoğrafları #ÖzgürlükÇiçekleri etiketiyle sosyal medyada yankı buldu ve pasaportun iade edildiği 22 Temmuz 2015’e kadar devam etti.


Bu sergide belki de arka plan olarak çok dikkat çekmez deyip önemsemeyeceğiniz duvar kağıdı yerleştirmeler nin etki gücünü ne kadar arttırdığına tanık oldum. Özgürlük Çiçekleri yerleştirmesinden başka iki diğer çalışma da sadece duvar kağıdı olmaktan daha fazlasıydı. Tutuklanma sürecinde hakkında çıkan para cezası için birçok destekçi bağışta bulundu. Sanatçının karşılık olarak yarattığı borç senetleri (I.O.U I Owe You / Sana Borcum Var) duvar kağıdı olarak bir araya getirildi.
Uzaktan bakıldığında klasik dönem ya da rönesans izleri diyeceğiniz bu duvar kağıdındaki motiflerin (sağda) yakından bakınca kamera, kelepçe, Twitter logosu gibi günlük hayatımızda bizi nasıl da sınırlandıran gözetim araçları olduğunu ironik bir şekilde fark ediyoruz.

Serginin en etkilendiğim çalışması geniş bir salona yayılmış olan ‘Odysseıa’ oldu. Homeros’un bu dünya mirası eserinden yola çıkan sanatçı Odysseus’un antik çağdaki yolculuğu ile günümüzde bütün dünyayı etkileyen sığınmacı krizi arasında karşılıklı bir ilişki kurar. Antikçağ Yunan ve Mısır oymaları ile seramikleri üzerindeki motiflere benzese de yakından bakıldığında imgelerin internetten bulunmuş fotoğraflar ve sanatçının göçmenler hakkında çektiği belgesel filmi İnsan Seli (2017)’nden alındığı anlaşılmaktadır.
2 Eylül 2015’te ailesiyle Yunanistan’a geçmeye çalışırken kıyıya vuran cesediyle tüm dünya gündemine oturan Ajlan Kurdi’ye de bu motifler arasında denk geldim. Tarih gerçekten geçmişten mi ibaret? Geçmiş gerçekten geçmişte mi kalıyor? Sanatçı eserlerini tarihi bağlam içine öyle güzel oturtuyor ki cebinizde binlerce soruyla allak bullak olmak yanınıza kar kalıyor.

“Sanat gönüllerde yaşamalıdır. Sıradan insanlar da herkes gibi sanatı anlayabilmelidir. Sanatın elit ya da gizemli olduğunu düşünmüyorum.”

Sanatın iktidarın elinde olması ya da iktidar tarafından istendiği yönde biçimlendirilmesi Ai Weiwei’nin çalışmalarında sıkça işlenir. ‘Ejderhalı Vazo’da Ming dönemine ait vazoların neredeyse birebir kopyaları üretilir. İmparatorluk döneminde beş tırnaklı pençesi olan ejderha motifini sadece imparator kullanabilirdi. Tırnak sayısının kural dışı kullanımı idam cezasıydı. Muhalif sanatçı Ai’nin replikasında ejderha pençesi altı tırnaklıdır. Kültür Devrimi sırasında hükümetin geçmişi yok edici eylemlerine gönderme olarak sanatçı Neolitik çağdan ve Han Hanedanı(MÖ 206- MS 220) döneminden kalma vazoları endüstriyel boyalara batırır. ‘Renkli Vazolar’ çalışması Çin ekonomisinin standartlaştırıcı etkisine de dikkat çekmektedir.

Çin’in Batı toplumlarının tüketmesi için ucuz mal üretmesine gönderme yapan ‘Ayçekirdekleri’ çalışmasını da “Bireylerin durmadan yinelenen küçük çabalarının birikimi sonucunda ortaya çıkan muazzam ve yararsız bir iş” olarak tanımlıyor. Her biri farklı zanaatkarlarca tek tek üretilen bu Ayçekirdekleri hem özgün hem de sıradan; biraz, herkes gibi aslında. Toplumun ahlak standartlarına uyarak kendimiz olmaya çalışmıyor muyuz?
Mücadele hiç bir zaman bitmiyor; ne politikada ne sanatta ne de kendi ahlak normlarımızda... Sanırım doğru ve güzel olan, ideal devlet ve toplum düzeni hiç bir zaman yakalanamayan, yuvarlandıkça büyüyen bir kar topu gibi... Tam gaz gidiyoruz; ama elbet bir gün yol bitecek. Bu ‘büyük çarpışma’ sonrası ya gaz ve toz bulutunda uyanacağız ya da cennette. Neye inanıyorsak oraya varacak yolumuz. Önemli olan inandığımız yolu aydınlatmak, önemli olan bu yolu güzel kılmak. Şimdilik yol devam ediyor, Ai Weiwei sergisi de... Kendinize ve yolunuza bir ışık tutun, sanatla aydınlanın.



13.12.2017
Comments