top of page
Ara

FIRTINA / MODA SAHNESİ

  • Yağmur Çakan
  • 27 Ara 2017
  • 2 dakikada okunur

“Kim dayanabilir zamanın kırbacına?”

Bugün bahsedeceğim oyun Fırtına olsa da ben konuyu Hamlet'in en sevdiğim dizesiyle açmak istedim. Shakespeare ne şanslı ve ne büyük bir yazar ki kendini yalanlayabiliyor! 1611 yılında yazdığı son oyunu, Fırtına, 2017 yılında hala sahneleniyor! Hem de kendi topraklarından çok uzak bir ülkede, kendi dilinden başka onlarca farklı dilde... Sen, Shakespeare, zamanın kırbacına baya baya direnmişsin işte!

Fırtına hakkında okuduğum birçok yazıda, yazarın son oyunu olması sebebiyle bir 'veda mesajı' havasında okunmasından bahsediliyordu. Cahilliğime verin, biraz da aceleye geldiği için metin hakkında bu bilgiye sahp olmadan oyunu izledim. Yine de diğer oyunlarından farklı, daha yumuşak bir şeyler fark ettim bu oyunda. Baş karakter Prospero'nun öfkesi çok kolay dindi, affı çok çabuk oldu gibi hissettim.

Yaşadığı dönem ve coğrafyadan mütevellit- ne demiş İbn-i Haldun 'Coğrafya kaderdir.'- Shakespeare demek iktidar kavgası ve hırs savaşı demek. Makro düzlemden sıyırıp gündelik hayatımıza baktığımızda bile 'iktidar kaygısı'nın ne kadar içimize içimize işlediğini görüyoruz. Kardeşimiz doğduğunda kıskanıyoruz; okulda,işte hep en iyisi olmak için çalışıyoruz. Shakespeare insan oğlunun hiç bitmeyecek kara deliğini oymaya devam ederek sonsuzluğu bulmuş gibi?

Konusuna kısaca değinecek olursam, kardeşinin yaptığı hilelerle tahtından kovulan Milano Dükü Prospera ve kızı Miranda bir tekneyle açık denize bırakılır. İyi kalpli dostlarının yardımıyla hayatta kalıp kimsenin bilmediği ıssız bir adaya çıkarlar. Yanındaki kitapları okudukça büyücülüğe merak saran Prospero adadaki iyi kalpli peri Ariel'i ve kötü büyücü Sycorax'ın oğlu Caliban'ı itaat altına alır.

Sahne düzeni- bir Moda Sahnesi klasiği mi demeli artık- ortadan ikiye bölünmüş şekildeydi. Dekor olarak dört köşede taşlar ve karşılıklı iki duvarda göz gibi yuvarlak ekranlar vardı. Açılıştaki fırtına sahnesi ekranlardan projeksiyon olarak gösterildi. Oyun içinde de bu ekranlar her daim aktif bir şekilde kullanıldı.

Fırtına sonrasında Prospero, kızı Miranda'ya buraya nasıl geldiklerini ve o kazaya neden sebep olduğunu anlattı. Prospero; kardeşinin Napoli düküyle anlaşma yaparak kendi ülkelerini vermesi üzerine kardeşi ve diğer soylularla yüzleşmek için bu fırtınayı çıkartmıştı. Fırtına'da sevdiğim taraf hayal ve gerçeğin göze batmayacak kadar iç içe geçmesiydi. Kimse Ariel'in uçmasını- ki en sempa-tik bulduğum karakterdi- yadırgamadı. Oldukça hareketli bir sahne trafiği vardı; tempo oyun boyunca yüksekti. En etkilendiğim sahne, başında değindiğim iktidar hırsı temasına da uygun olarak, Prospero'nun mağarasına baş kaldırmak için gelen soytarıların güzel kıyafetlerle gözlerinin boyanması ve bu amaçlarını unutmaları oldu. Bu sahnede gerek projeksiyon gerek ışıklarla görselliği yüksek(!) ve anlamı derin bir defile izledik. Bu sahneyi absürde yakın ve gereksiz bulanlar olmuş- ben farklı ve yaratıcı bir reji denemesi olarak yorumladım; hoşuma gittiğini de belirtmek istedim.

Oyunculuklar konusunda en özgün karakterin Ariel (Selen Şeşen) olduğunu düşünüyorum. Metne de uygun olarak uçarı ve çocuksu aynı zamanda da itaatkar bir periydi. Prospero rolünde Hüseyin Avni Danyal'ın rolün hakkını verdiğini belirtmek isterim. Miranda'da Zeynep Tuğçe Bayat beni tatmin etmedi; Ferdinand rolünde Münircan Cindoruk beğendiğim bir performans oldu. Geçen sene 'Torun İstiyorum' oyununda da dikkatimi çekmişti. Caliban; hem fiziksel hem de ruhsal olarak daha sıradışı daha yaban bir performans talep ediyordu; Yaşar Bayram Gül iyi bir iş çıkarmıştı.

'Bir oyun izledim, hayatım değişti!' dedirtmese de rejideki dokunuşlar ve metnin anlaşılır yorumu Fırtına'yı sezon içinde izlenesi oyunlar arasına sokuyor. Final sahnesinde Shakespeare'e yapılan saygı duruşu da oyunun artı puanlarını arttırıyor. Ne diyelim, umarım hepimiz zamanın kırbacına dayanmak için Shakespeare gibi özgün ve ölümsüz bir yol bulabiliriz...

27.12.2017

Comments


You Might Also Like:
bottom of page