BEN CADI DEĞİLİM
- Yağmur Çakan
- 16 Şub 2018
- 2 dakikada okunur
BEN CADI DEĞİLİM
RUNGANO NYONI
“SHULA İÇİN AĞIT”
Küçükken hep oyunla yemek yiyen bir bebekmişim. Tabi o zamanlar tabletler, telefonlar yok; televizyonda her saat çizgi film olan kanallar yok. Babanem beni oyalamak için amcamın renkli dünya atlasını açardı; her ülkeden, her ırktan insan resimleri olurdu. Dışardan bir korkutma müdahalesi geldiğini hatırlamasam da- yemezsen kara adamlar seni kaçıracak bak gibi- siyahi insanlardan korktuğumu hatırlıyorum. Başında su testisi, kabarık saçları ve iri göğüsleriyle otuz iki diş sırıtan siyahi bir kadın vardı. Siyah derisiyle tezat, dişleri daha beyaz görünürdü. Dişlerini karaladığımı hatırlıyorum.

Bilinmeyenden korkarız; bu iç güdüseldir, Farklı olanı, bilinmeyen atfetmek, 'yabancı' olarak görmekse toplum tarafından kodlanmış süreçlerdir.
'Ben Cadı Değilim' derdini, ilk anda ortaya koyan filmlerden. Bir otobüsün içinde açılan ilk sahnede cadıların sergilendiği bir çeşit ulusal parka giriş yapıyoruz. Öylece oturan bu kadınlar tuhaf yaratıklarmış gibi seyirlik bir anlam kazanıyor. Çok rahatsız edici ama olayı çok da güzel anlatan bir imge var:kurdeleler. Bu kadınların hepsi büyük makaralara bağlı. Parkı gezdiren adam burdan İngiltere'ye kadar uçabiliyor ve insanları öldürüyorlar diyor. Bağlıyken nasıl uçabiliyorlar diye soruyor turist; uçamıyorlar ve öldüremiyorlar, o yüzden bağladık diyor adam da!?
Nerden geldiği belli olmayan bir küçük kız var; kasabadakiler onun uğursuz olduğunu,o geldiğin-den beri tuhaf olayların başladığını söyleyerek onu cadılıkla suçluyorlar. Bu suçlamaları ne kabul ediyor ne de reddediyor. Geçmişini ve ait olduğu yeri bilmiyoruz; belki de çok büyük bir travma onu bu sessizliğe itti,uzun bir süre dilsiz olduğunu düşündüm hatta. Sessizliği kabullenme olarak okuyan hükümet, bu kızı cadılıkla suçluyor ve onu da cadılar kampına atıyor. Tam olarak bir sürgün diyemeyiz; çünkü seçim şansı sunuluyor. Bir gece düşünecek; ya ipini kesip keçi olacak ya da kalan hayatında cadı olarak yaşayacak.
Çok da ipucu olduğunu düşünmeden-öyle olmasa film olmazdı zaten- söylüyorum; kalmayı ve cadı olmayı seçiyor. Çünkü bu kadınları seviyor; samimi ve sıcaklar. Belki de ilk defa ait olduğu bir yer hissediyor ve ait olduğu bir isim: Shula. Ona bir isim veriyorlar.
Dünün ve yarının arasında sıkışmış; kendi bugününü arayan bir ülkedeyiz. Filmin çift dilli bir akışı var; sömürülen bir ülkedeyiz,bunun çatışması yerel krallık-kraliçe ve hükümeti temsilen orda bulu-nan her daim takım elbiseli her daim çıkarcı ve göbekli bir karakter üzerinden-ismi geçtiyse de ben hatırlamıyorum af buyrun- anlatılıyor. Kadın olmak her coğrafyada zor olsa da bizim de aşina olduğumuz üçüncü dünya ülkelerinde çok daha zor. Hele ki cadı-kadın olmak durumunu hiç bir zaman kapanmayacak ve seni her daim ele verecek bir yara izi gibi taşıyorsun.
Shula hiç bir zaman çocuk olamıyor; önce cadı çünkü. Boyundan ve vicdanından büyük kararların altında kalıyor. Kurdelesi diğerlerinden daha uzun belki; ama o bununla mutlu olacak birisi değil, o saf özgürlüğü istiyor. Bu yüzden keçi olamamak hüznünü içinden atamıyor. Nerden geldiğini bil-mediğimiz gibi nereye gittiğini de bilmiyoruz- belki bedeniyle belki ruhuyla, yağmurlara karışıyor Shula...
16.02.2018
Comments