top of page
Ara

AVA

  • Yağmur Çakan
  • 19 Şub 2018
  • 2 dakikada okunur

AVA

SADAF FOROUGHİ

“Ergenlik denen şu zahmetli iş”

Neredeyse aynı yaşta iki kızın farklı coğrafyalardaki hikayesini anlatan iki filmi arka arkaya izledim bu akşam: Ava ve Uğur Böceği. Belki de bu filmleri arka arkaya koymak bilinçli bir tercihti. Nasıl büyüyoruz sorusunu düşündüm bütün akşam. Büyümek bir süreç mi yoksa bir anda mı oluyor? Hayatımızda bir sürü kırılma noktaları oluyor; kırıla kırıla mı büyüyoruz yoksa bir çıt sesiyle birden büyüdüğümüzün farkına mı varıyoruz?

Arkadaşlar bizi nasıl etkiler? Anne-baba bizi nasıl etkiler? İlk cinsel deneyim, ilk aşk bizi nasıl etkiler? Okul ve öğretmenler bizi nasıl etkiler? Biz bizi nasıl etkileriz? Tutkularımıza ne kadar sahip çıkıyoruz? Yoksa sadece sürükleniyor muyuz?

Ava’yı ‘kırmızı konversli kız’ olarak hatırlayacağım. İran’da büyüyen Ava için ve diğer kızlar için örtünmek zorunlu; baştan ayağa siyahlar içindeki genç kızların belki de tek renkli noktası, aksesu-arları; ayakkabı ve çantaları! Siyahın içinde öyle kırmızı ki! Büyürken hiç kırmızı konvers ayakkabım olmadığına üzüldüm. Bence genç olmak tam da böyle bir şey! İran’a dair tutucu yargılarımla burda büyüyen her genç kızın içine kapanık ve muhafazakar olacağını düşünmüştüm. Yanıldığımı-yanıldığı-mızı- daha ilk dakikadan yüzümüze vuruyor yönetmen: Genç kız, her yerde genç kızdır. Ava, arkadaş-larıyla kendinden büyük bir çocuğu çıkmaya ikna edeceğine dair iddiaya giriyor ve olaylar başlıyor.

Annesi psikiyatr babası müteahhit olan Ava, sosyo-ekonomik anlamda görece üstün ve kültürlü bir aileden geliyor. Babası iş gereği çoğunlukla şehir dışında ve annesi de çok yoğun çalışıyor. Ava yalnız büyümek zorunda kalıyor; annesine karşı daha kapalı bir kız, babasıyla daha iyi anlaşıyor. Keman eğitimi alan Ava üniversitede müzik okumak istiyor; fakat ailesi bu kararını desteklemiyor. En yakın arkadaşı Melodi; onunla çokça vakit geçiriyor. Bir gün Melodi’lere gittiğinde ailesinden habersiz iddiaya girdiği çocukla buluşuyor; eve geç kaldığında annesine yakalanıyor ve büyük çatışma burda başlıyor. Annesi, Ava’nın sözüne güvenmiyor ve onu hiç bir şey olmadığını ispatlaması için doktor muayenesine götürüyor. O günden sonra Ava, bambaşka biri oluyor.

Hem aileden hem okuldan gelen baskılarla genç kızlara her daim kendilerini koruması, erkeklerden uzak durmaları gerektiği öğretiliyor. Erkeklerden uzak dur, kızlarla dedikodu yapma aman yavrum derslerine çalış... Hayatın eğlencelerinden uzakta bu monotonluğa ne kadar tahammül edebilirsiniz? Ava edemiyor; kendini patlatıyor!

Yönetmenin ilk uzun metrajı diye okumuştum;senaryo da kendisine ait hatta otobiyografik ögeler içeriyormuş. Gösterdiğimiz şeylerden sorumlu olduğumuzu düşünüyorum. Bir görüntüyü neden öyle değil de böyle çektiğimizin bir sebebi,bir alt metni olmalı. Filmde çok fazla farklı açı denemeleri vardı. Flu sahneler fazlaydı. Sahnenin yarısı flu, yarısı aynadan çekim denemeleri vardı.İkili planlarda diyalog halindeyken karakterlerin kafası yoktu; boyundan dize kadar çekim vardı. Mimik göstermeden sadece jestlerle hatta “ellerle” oyunculuk vermek mi amaçlanmıştı? Eğer öyleyse “elleri” en isabetli kullandığı sahnemüdürün odasındayken Ava’nın babasından yardım istediği anlardı. İlk bir kaç planda-arabanın içinde açılışta ve babayla evde tartışırken- anneyi görmeden sadece sesini duyuyorduk; tüm film boyunca böyle gider mi acaba diye düşündüm. Anneyi hiç görmeden yarattığı baskın havayı hissetmek; annenin aile ilişkilerindeki hakimiyetini Tanrı bakış açısıyla vermek... Sanat zehirlenmesine maruz kaldım galiba?

Doğduğu toprakların içinden bu yüzden gerçekçiliği yere sağlam basan bir hikayeydi. Farklı çekim açılarının yer yer hikayenin inandırıcılığını arttırmak yerine kırdığını düşünsem de Ava izlemeye değer bir film. O kapkara gözlerini hiç kaçırmadan bize baktığı o an; bizi kendi yolunda büyüyeceğine ve inadından vazgeçmeyeceğine inandırdığı o an sayesinde, umutla ayrılıyorsunuz filmden.

17.02.2018

Comments


You Might Also Like:
bottom of page