UĞUR BÖCEĞİ
- Yağmur Çakan
- 19 Şub 2018
- 2 dakikada okunur
UĞUR BÖCEĞİ
GRETA GERWİG
“Sacramento Sıkıntısı”
Bazen bu dünyaya fazla geldiğini düşündüğüm insanlar var. Bir nevi üstün insan da diyebiliriz. Hayır yahu diyorum onlar da bu dünyada yaşamış olamaz? Charles Baudelaire de onlardan biri. “Her nerede değilsem orda mutlu olacakmışım gibi gelir.” İnsanın tatminsizliğinin hiç bir zaman bitmeyeceğinin en güzel özeti. Gençken, bu söz daha da anlamlı gelir. Gerçek dünyayla aranda büyük bir perde varmış gibi hissedersin: gerçek dünya metropollerdedir sense bu küçük taşra kasabasında sıkıcı bir rutine hapsolmuşsundur. Gün gelip de o sıkıntıyı, o rutini özleyeceğini söyleseler inanmazsın. Bazı şeyleri yaşamadan anlayamazsın.

Bazı yönetmenler kendi yarattığı karakterlerle büyür. Françoıs Truffuat bunun en bilinen örneği sanırım. İlk filmi 400 Darbe’de çocuk olan Antoine Doniel karakteri-senaryo otobiyografik olarak çok fazla öğe içermektedir ve kendisi de Doniel’in alter egosu olduğunu kabul etmiştir- yönetmenin ilerleyen filmografisinde üç farklı filme daha konu olmuştur. Karakteri büyüyen haliyle aynı oyuncu canlandırmıştır. Uğur Böceği’ne dair de böyle bir his var içimde; çünkü bitmiş gibi bitmedi. Greta Gerwig oyuncu ve senarist olarak ‘Frances Ha’ filmiyle ismini duyursa da yönetmenlik alanında ilk deneyimi. Çekim anlamında riske girmeden hikayesiyle ana akım sinemaya da hizmet ettiğini düşündüğüm- festival sonrası 2 Mart tarihinde vizyona girecekmiş- bir film ortaya çıkarmış. Bence seyri son derece keyifli bir ergenlikle başa çıkma macerası olmuş.
Sadece ergenlik filmi demek eksik kalır; bir noktada kimliğini bulma filmi dememiz gerekir. Catherine- Lady Bird- en başından beri ‘rayların yanlış tarafında’ doğduğunu düşünüyor; ailelerimizin bize verdiği isimleri kabul etmemizin saçma olduğuna inanıyor. O yüzden kendi ismini buluyor-Lady Bird, Uğur Böceği.Kimliğini ararken kendini şekillendiren bir çok etkenle yüzleşiyor.Ailesinin maddi durumu sebebiyle gitmek zorunda kaldığı muhafazakar lise ve yine çok uzakları hayal bile edemeyeceği, gitmek zorunda kalacağı yakın çevre üniversiteleri. Muhafazakarlık denince coğrafyalar birbirinden ne kadar farklı gözükse de aynı söylemlerle karşılaşıyoruz: Ava ile kıyasladığımda Uğur Böceği de muhafazkar bir Katolik okuluna gidiyor; fakat bu filmde gerçekler Ava’da olduğu gibi trajik değil traji-komik bir pencereden anlatılıyor.
Uğur Böceği ailesi,arkadaşları,okul hayatı gibi mikro-çevresiyle yüzleşirken; bir de makro-çevresinde üst metin olarak terörizm gerçeğiyle karşılaşıyor. Filmde 2002 yılındayız; 11 Eylül olayı henüz çok taze ve herkes terörizm konusunda çok hassas. Ailesinin üniversite seçimine engel olmasındaki tek sebep maddi olanaksızlıklar değil; ülke çapında yaygın olan bir terörizm korkusu da var.
Hayatta hepimizin başına geldiği gibi,kim olduğunu ararken bazen doğru bazen yanlış kararlar veriyor Uğur Böceği. İlk andan sempati kurduğumuz bir karakter ve tüm film boyunca-yanlış kararlar alsa bile- ondan kopmuyoruz. Ona inanmaya devam ediyoruz. Nihayetinde doğru bir karar verdiğimizi söylüyor bize. Sevin diyor, sevginizi esirgemeyin; birbirinizden ve kendinizden...
18.02.2018
Comments