top of page
Ara

THE SHAPE OF WATER / SUYUN SESİ

  • Yağmur Çakan
  • 28 Şub 2018
  • 2 dakikada okunur

THE SHAPE OF WATER / SUYUN SESİ

GUILLERMO DEL TORO

Bana Münir'den çalsanıza...

Şişman ve şımarık bir kızın onuncu yaş günü hediyesiyim. Kafesim pembeli ve süslü; salıverilmem mümkün olmadığına göre sahip olduğum en geniş yaşam alanındayım.Yere tahta kırçılları serpilmiş parmaklarımı gıdıklıyorlar. Ne gerek var bunlara ayağıma dolanıyorlar diye düşünürken benim için değil kendileri için bunları serdiklerini anlıyorum. Dışkımı örtüp kokmasına engel oluyorlar. En sevdiğim ve en eğlendiğim yer dönencem. Yuvarlak tekerlek de diyebilirsiniz ama ben dönence demeyi tercih ederim.Bu küçük simülasyonda dünyayı hayalliyorum; tekerlek döndükçe her adımda dünyayı dolaşıyorum. Dünyanın yuvarlak olduğunu kanıtlamak için illa da öteki ucuna kadar gidip gelmenize gerek yoktu Macellan Beyefendi? Yaklaşın, bakın. Bir hamsterın hayatına bakın. Her sabah kalkıp işe giden sokaklardaki bu kadar insana bakın. Yuvarlak bir gezegende yaşamasak neden yuvarlak hayatlar yaşayalım?

Hepimiz kendi dönencelerimize sıkışmış hamsterlardan ibaretiz. Ne zaman bu döngünün sonsuzlu-ğunu fark etsem, içim sıkılır. “Bana Münir'den çalsanıza” derim yüreğimin efkar sofrasında. Münir Nurettin Selçuk ve sesinde saklı duran, ruha iyi gelen şeyler... Bazen kendimi geçmişe daha çok yakıştırıyorum; 1920'lere belki. Guillermo del Toro'yu da 1950'lere yakıştırıyorum. Onu ilk defa Pan'ın Labirenti'yle tanıdım. Ana hikayesi fantastik ve zamandan muğlak olsa da film II.Dünya Savaşı'nı kendine fon alıyordu. Suyun Sesi de öyle; eksenindeki hikayenin masalsı bir yanı olsa da Soğuk Savaş dönemini, ABD-Sovyetler çatışmasını filmin dış çerçevesi olarak hissediyoruz.

Elisa, hikayemizin hamsterı, kendi rutinine hapsolmuş bir kadın; her sabah aynı saatte uyanıyor, duşunu alıp mastürbasyon yapıyor. Elisa yalnız bir kadın;hem duygusal hem cinsel bir açlık çekiyor, bunu her zerresinde hissediyoruz. Yalnız ve farklı:çünkü Elisa konuşamıyor,dilsiz.Kendisinden başka ailesi yok. Kapı komşusu kedileriyle yaşayan bir ressam; o da yalnız, birbirlerinin en yakın arkadaşları oluyorlar. Uzay araştırma merkezinde temizlik görevlisi olarak çalışan Elisa'nın hayatı çok gizli bir deneye istemeden şahit ve dahil olmasıyla değişiyor. Omurgası insana benzese de farklı yaşam formuna sahip bir üstün canlı keşfediliyor. Rusların uzaya köpek göndermesinin ardından insan gönderebilmek için hırs yapan Amerikalılar bu canlıyı uzay şartlarında hayatta kalabilmek için incelemeye alıyorlar. Sadece fiziksel şartlara odaklanan araştırmacılar Elisa'nın keşfettiği bir noktayı gözden kaçırıyor: bu canlı iletişim kurabiliyor! Sesleri duyup anlasa da konuşamıyor, çıkardığı ses böğürtüden ibaret kalıyor. Anlayıp da anlatamamak konusunda Elisa, O'nu kendinden biri gibi görüyor.

Her hikayede olduğu gibi mutlu son için karakterlerin biraz daha çabalaması gerekiyor. Elisa ve O, tam birbirlerine alışmışken ordudan gelen bir emirle inceleme için O'nun kesilmesine karar veriliyor. Elisa, göz göre göre ölmesine izin vermeyecek; ilk defa risk alıp dönencesini kırmayı deneyecektir.

Ne zaman Münir'den çalsam; dur derim,sıradaki parça aşktan umudunu kesmiş biçarelere gelsin. İnanmak isterim; ne kadar kör olsa da kuyular, merdivene ulaşmak isterim. Guillermo del Toro da sıradaki bu filmi aşktan umudunu kesmişlere ithaf etmiş bence. Hiç olmayacak dediğin bir anda ve hiç olmayacak dediğin bir 'adamla' aşkı buluyor Elisa. Her hikayeyi dinleyebiliriz; ama her hikayeye inanmayız. Maharet inandırmakta yatıyor. Guillermo del Toro bizi kendi masalına inandırmayı başarıyor. Ve bunu o kadar naif bir mizaçla yapıyor ki; karakterlerin birbirine sarıldıkları o anda, pamuk şekeri tozuna bulanmış gibi hissediyorsunuz. Kim bilir belki del Toro da Münir Nurettin seviyordur?

28.02.2018

Comments


You Might Also Like:
bottom of page