top of page
Ara

ARTIK SIĞINAĞIN KALMADI / TİYATRO KAST

  • Yağmur Çakan
  • 19 Mar 2018
  • 2 dakikada okunur

ARTIK SIĞINAĞIN KALMADI

“Belki de tüm yolculuğumuz başladığımız noktaya geri dönmek içindir.”

Cenin... Hayatım boyunca-hayatımız boyunca- kendimizi en güvende hissettiğimiz dakikalar anne karnında yaşadığımız anlardır. O delikten çıktığımız anda hiç bir şeyin eskisi gibi olmayacağını henüz bilemeyiz. Yolun başında yolun sonunu kestiremeyiz ama belki de tüm yolculuğumuz başla-dığımız noktaya geri dönmek içindir.

'Artık Sığınağın Kalmadı' oyunu George Perec'in 'Uyuyan Adam' romanından hareketle yazılmış, bir çatı katında beş metrekarelik sınırlı bir alanda geçen tek kişilik bir oyun. Oyunu izleme sebebim oyunculuğu merak etmem oldu. Tiyatro KasT fiziksel tiyatro ve beden çalışmalarıyla öne çıkmış bir ekip; bu çalışmaların sahne üzerindeki yansımalarını merak ettiğim için gittim. Konusu gereğince oyunun geçtiği mekan da bedeni eğip bükmeye müsaitti; hangimiz bir çatı katında başımızı çarpmadan yürüyebiliriz ki? Mekanın fiziksel kısıtlılığı oyuncunun beden formuna çok net yansımıştı. Kendini kapana kısılmış hisseden karakter bir böcek gibi çaresizdi ve tam olarak bir böcek gibi hareket ediyordu. Disko 5 No'lu oyununu izleyenler bilir; Mirza Metin'in burdaki müthiş beden performansıyla ilk defa 'örümcek olmak' hissiyle tanışmıştım. Bu oyunda Didem Kırış da hayli zorlu bir performansı başarıyla göğüslemiş.

Fiziksel zorluğu sebebiyle çok uzun bir oyun süresi beklemesem de toplamda 35 dakika süren oyun bana kısa geldi. Tam girişi geçtik,adapte olduk derken gelişmeyi hiç göremeden sonuca bağlanmış gibi hissettim. Sonuca bağlanmayı mecazi anlamda söylüyorum çünkü baya muğlak bittiğini düşünüyorum. Metindeki bu muğlaklık bana Hasan Ali Toptaş'ın Gecenin Gecesi kitabındaki öykülerini anımsattı. Zaten ne anlattığından çok nasıl anlattığına odaklandığım için midir bilmiyorum benim zihnimde oyun metnine dair genel olarak bir muğlaklık hakim.

Dekorda, arka planda sürekli salınan ve sallanan o palto bana eski bir fotoğrafı anımsattı. İkinci Dünya Savaşı'ndaki kayıplara ithafen yapılmış bir çalışmaydı. Fotoğrafta anne ve çocuk el ele; babanın olması gereken yerde uzun askeri bir palto ve şapkası var ama içi boştu. Anne, boş bir kolun elini tutuyordu. Yerini doldurmaya çalıştığımız boşluklar farklı suretlerle vücut bulabilir. Didem Kırış'ın paltonun içinde kaybolmaları ve paltoyla verdiği oyunlar son derece etkileyiciydi.

Sahneyi aydınlatan temel ışık sol yandan gelen bir floresan lambaydı. Bu ortamı daha steril gösteriyordu; sanki bir laboratuvarda gözlemleniyormuşsunuz hissi veriyordu. Sürekli damlama sesi ve bunları toplayan akvaryumun ortamın gerilimini yükseltiyordu.

Oyunculuk teknikleri söz konusu olduğunda iki ana fikir vardır: içten dışa mı yoksa dıştan içe mi gidelim? Şimdiye kadarki kişisel kanaatim içten dışa gitmek yönünde olsa da salt beden formunu değiştirmenin bile duyguları ne kadar tetiklediğine şahit oldum. Didem Kırış'ın performansında çoğu noktada yüzünü ve mimiklerini göremesek bile bu bedeninden bize akan enerjiye engel değildi. Yoshi Oida Görünmez Oyuncu ve Oyuncunun Oyunları kitaplarında, Japon felsefesiyle harmanladığı kendi tekniğinde “ki” adını verdiğimiz bir iç enerjiden bahseder. Her canlının içinde “ki” vardır ve bu enerjilerimiz evrende dolaşım halindedir. Eskiden bu duygu yoğunluğunu sadece yüz ifadesi ve gözlerle anlatabileceğimiz gibi dar ve belki biraz da sinematografik düşünürdüm. Şimdi bunun tüm bedenden çıktığına inanıyorum; özellikle de Didem Kırış'ın performansını izledikten sonra! Bizden çok daha büyük bu dolaşıma dahil olmak için bedeninize ve kendinize izin verin. Sadece hayal edin; kendinizi, bütün mümkünlerin kıyısında bulacaksınız.

19.03.2018

Comments


You Might Also Like:
bottom of page