top of page
Ara

KRAL LEAR / OYUN ATÖLYESİ

  • Yağmur Çakan
  • 11 Oca 2019
  • 2 dakikada okunur

“Akıllanmadan, yaşlanmamalıydın...”

Tiyatro çevrelerinde çokça bilinir, beylikçe bir edayla da söylenir: 'Shakespeare oynamak her ekibin harcı değildir.' Kemik seyirci kitlesi olan, her işi ilgiyle takip edilen, İstanbul'un en eski özel tiyatrolarından Oyun Atölyesi ekibi için belki haddim değil ama gönül rahatlığıyla bu işin altından kalktıklarını söyleyebilirim. Özellikle geçen sezon yaşadığım III.Richard hayal kırıklığından sonra, bir şüpheyle yaklaşmıştım. Altıdan Sonra Tiyatro'nun III.Richard oyununu izlediğimde Yiğit Sertdemir III.Richard olmaya karar vermiş, yanıma da gelen gelsin demiş gibi bir hava sezmiştim. Tek başına Yiğit Sertdemir'in performansı mükemmele yakın olmasına rağmen sahnede bir ekip bir bütün görememiştim. Kral Lear'da da başrolde Haluk Bilginer çok iyi olmasına rağmen hatta tam da bu rolün olgunluğunda olmasına rağmen bu başarıda tek başına söz sahibi değil. Ortada iddialı bir ekip çalışması var. Bir iş, bütün halinde güzelse bunda en büyük pay şüphesiz yönetmenindir. Araf oyunundan beri takip ettiğim Kundakçı'yla reji zekasına hayran kaldığım Muharrem Özcan'ın ellerinden çıktığı ne kadar da belli bu oyunun!

Shakespeare'ın olgunluk dönemi eserlerinden Kral Lear; artık emekliye ayrılmak isteyen kralın, topraklarını kızları arasında paylaştırmasıyla başlar. Zaten verdiği kararı hayata geçirmeden önce kızlarından onu ne kadar sevdiklerini duymak ister. Goneril ve Regan süsleyip püsleyip kralı poh pohlayarak kendilerine düşen payı alırlar. Kral Lear'ın gözdesi en küçük kızı Cordelia ise hiçbir şey söylemez. Ablaları gibi olmayacağını, sevgisini kelimelerle süslemeyeceğini,dürüst kalacağını söyler. Kral bu duruma çok bozulur; onu mirasından ve evlatlıktan reddeder. Onu böylece mirassız olarak kabul eden Fransa kralıyla evlenir ve Fransa'ya yerleşir. Krala yaptığı hareketin yanlış olduğunu söyleyen Soylu Kent, sürgüne gönderilir; fakat oyun boyunca görürüz ki Kral'ın en sadık adamı yine Kent olacaktır.

Kral ise emrindeki 100 adamla birlikte her ay bir kızında kalacaktır. Daha ilk ay dolmadan, kralın emrindeki adımların sayısını fazla bularak Goneril olay çıkarır. Kral, diğer kızı Regan'a gitmek üzere yola çıkar; fakat Regan da babasını istemez. Bu yüzden evden çıkıp Gloucester Kontu'na sığınırlar. Kral da buraya gelir.

Gloucester Kontu krala sadık olsa da onun da kendi oğullarıyla derdi vardır. Gayrı meşru oğlu Edmund, meşru kardeşi Edgar'a karşı komplolar kurmakta, iktidar hırsıyla hainlik yapmaya devam etmektedir.

Metni okuduğumda en çok soytarı karakterini merak etmiştim. Yönetmen, soytarıyı ayrı bir karakter olarak değil kralın kafa sesi olarak ele almış. Oyuncular bazen tek bazen gruplar halinde, kırmızı şapkalarını taktıklarında soytarıya dönüştüler. Sadece soytarı demek haksızlık olur; en derin felsefi anlamlar bu karakterin repliklerinde gizliydi.

Edmund karakterine getirilen 'ukala piç' yorumunu çok beğendim. Oyun boyunca mizah dozunu ayarlayan baskın karakter Edmund oldu. Traji-komik dediğimiz hadisede olaylar tam dozuna göre ayarlanmıştı. Yine de bu tragedyada sadizme varan bir durum var; özellikle Gloucester'ın başına gelenler, Cornwall ve Regan'ın karakterini çok farklı bir noktaya taşıyor.

Dekor konusunda ne kadar mütevazi olsalar da- ama anlamını bulmuştu- teknik anlamda o kadar iddialıydılar. Fırtına sahnesinde ses ve ışık anlamında altından başarıyla kalktıklarını söyleyebilirim.

Kral Lear'a Muharrem Özcan'ın yaptığı işlere takip ediyorum mantığıyla gittim ama sadece reji anlamından değil oyunun tamamından memnun kaldığımı söyleyebilirim.

09.01.2018

Yağmur Çakan

Comments


You Might Also Like:
bottom of page