top of page
Ara

DEVRAN

  • Yağmur Çakan
  • 1 Ağu 2019
  • 2 dakikada okunur

DEVRAN / SELAHATTİN DEMİRTAŞ / İLETİŞİM

Kapağı açtığınız ilk andan kapattığınız son sayfasına kadar kalbinizde, adaletsizlikten peyda olmuş bir mengeneyle okuyorsunuz bu kitabı. “Ömrünün on yedi yılını hapishane ve mahkeme kapılarında geçiren anneme ve babama” diye başlıyor; kapanışta da 4 Kasım 2016'dan beri tutuklu olduğu Edirne Ceza Evi'ndeki arkadaşları ve diğer mahkumları da unutmuyor. Hapishaneden kitap yayımlatmanın ne kadar zor olduğundan ve birçok arkadaşının bu imkanlara ulaşamadığından bahsediyor Demirtaş.

Hangimiz bu toprakların gerçek sahibiyiz? Ben muhacir bir ailenin çocuğu olarak görece orta sınıf ve aydın bir ailede, Güneydoğu Anadolu'dan çok uzak topraklarda Trakya'da büyüdüm. Ailemde hiçbir ırkçı yaklaşım görmedim; birilerinin 'Kürt' olması ya da olmaması benim için problem değildi. Fakat tersi de geçerli: bu mesele için aktif herhangi bir siyasi eyleme de katılmadım. Demirtaş'ın da bahsettiği gibi gurur duyacağım bir şeyim olmasa da utanacağım bir şey de yok.

'Devran' öykülerden oluşan bir kitap; Demirtaş'ın ikinci kitabı. İlk kitabı Seher'i henüz okumadım. Tüm öyküleri köklerinin çıktığı topraklara sıkı sıkıya bağlı; orda geçmese bile orda yeşeren insanlara, sevdalara, dostluklara bağlı. Gözlerimin dolduğu nice satırlar oldu bu kitapta; çok etki-lendim, çok içlendim. Bizim 'üçüncü sayfa haberi' dediğimiz tanıdık hikayelerdi bir kısmı; bu hikayelerin bilmediğimiz perde arkasını anlatmış bizlere. Hepimizin umuttan ibaret, hayallerden ibaret olduğumuzu hatırlatmış. 'Baran'ın Beşiği' bunlardan biriydi.

İçlerinde gerçek aşkı en çok hissettiğim 'Avm' öyküsü olsa da en soluksuz okuduğum 'Dedemin Krallığı' oldu. Geçmişimiz bize ne kadar tanıdık diye düşündüm içimden ve her çevirdiğim sayfada 'Lütfen bu son olmasın!' dedim. Hem muhafazakar hem günahkar olmayı aynı anda başarabiliyoruz bu topraklarda. Ama yazarın da dediği gibi; yanacaksak aşk için yanalım, pişmanlıklarımız için değil! Pişman olmuş bir sürü karakter var bu öykülerde; en büyük pişmanlık da Savcı Salim Bey'in omuzlarında... Kitaba adını veren öykü 'Devran'da vicdan azabıyla kıvranan, gururundan ödün vermek istese de bunu hiç yapmamış, nasıl yapacağını bilmeyen Salim Bey'i tanıyoruz.

İkinci şansların gerçekten yeni bir 'ikinci hayat' doğurduğuna şahit oluyoruz 'Kapkaç'la. 'Kimden kapıp kaçtığınız da önemli' diyor yazar ve Gazanfer'i hırsızlıktan devrimciliğe giden bir yola sürüklüyor. Gazanfer'in de dediği gibi 'Devrimci hayat tam olarak nedir çözebilmiş değilim ama güzel bir şey sanırım.'.

Bu kitabı siyasi meselesi için değil edebi değeri için okudum. Ve Selahattin Demirtaş'ın bu yönünü tanıdığıma çok memnun oldum. Umarım ön yargıların kurbanı olmaz bu kitap ya da şöylesi daha güzel; umarım ön yargıları olanlar için ikinci bir şans olur bu kitap. Demirtaş yaşananları asla unutmuş ya da görmezden geliyor değil; ama din ve devlet işlerinin birbirinden ayrı tutulması gibi edebiyat ve siyaseti de yeri geldiğinde birbirinden ayırmak, birini diğerine kurban etmemek gerekiyor.

Kitabın son öyküsü 'İnsan Kalabilmek'te buram buram hissediyorsunuz derdini; ama asla duygu sömürüsüyle değil... 'Bodrum'da yanmayana insan denir mi?' diyor karakteri; yazar da dönüp bize soruyor: 'Bodrumda yananlara yüreği yanmayanlara insan denir mi?'

İyi ki varsın Selahattin Demirtaş; iyi ki sanatın ve edebiyatın birleştiren gücünün farkındasın. Güneşli günlere her gün bir adım daha yakınsın...

01.08.2019

Yağmur Çakan

Comments


You Might Also Like:
bottom of page