CADI KAZANI / ŞEHİR TİYATROLARI
- yagmurcakann
- 14 Eki 2022
- 3 dakikada okunur
Yazan: Arthur Miller
Yönetmen: Yiğit Sertdemir
Arthur Miller'in 1952 yılında kaleme aldığı bu oyun, ülkemizde farklı topluluklar tarafından sahnelense de 'Şehir Tiyatroları' bünyesinde ilk defa bu sene, Yiğit Sertdemir rejisiyle sahneye kondu. 'Yeni bir oyunla sezonu açalım.' mantığıyla ve Arthur Miller'ı da sevdiğimden ivedilikle almıştım bileti; malum şehir tiyatrolarının biletleri satışa çıkar çıkmaz tükeniyor, rejinin Yiğit Sertdemir'e ait olduğunu oyuna gelince fark ettim ve bir taşla iki kuş dedim. 'İstanbul Klasiklerle Buluşuyor' teması altında bu sene klasik metin tercihlerine ağırlık vereceklerini hissettim Şehir Tiyatroları'nın. Belki bu noktadan hareketle, Sertdemir, metni olduğu gibi uyarlamayı ve rejide klasik anlatıya sasık kalmayı tercih etmiş.
Oyunun açılışında ormanda dans eden kızların çığlıkları, sahnenin enerjisini de oldukça yükseltmiş-ti. Tamam dedim içimden, bomba gibi başlıyoruz. Hem oyuncular için de çok avantajlı, ilk sahne-den üzerindeki gerilimi atıp enstrümanını açarak başlama şansı veriyor. Ne yazık ki sonrasına 'hastalık' muhabbetinin uzaması, sahnenin enerjisini adeta emdi. İki perdeden oluşan oyunu dört bölüme bölebiliriz. İlk perde, birinci bölüm; rahibinin kızının hastalanması, kasabaya bulaşan kötülüğün peşine düşülmesini anlatıyor. İlk bölümün kilit olayı, Abigail ve Proctor arasındaki yasak ilişkiyi öğrenmemiz oluyor ki bence bu bölümde tansiyonun en yüksek olduğu oyun, bu ikili arasın-daydı. Takip eden ikinci bölümde, Proctor'ların evini görüyoruz. Abigail, mahkemede Proctor'un karısı Elizabeth'i suçluyor ve üstü kapalı niyetini açık ediyor: Elizabeth'i idam ettirip John Proctor'un yeni karısı olmak.

Oyunun nabzını elinde tutan karakter şüphesiz ki John Proctor ve ona hayat veren Burak Davutoğlu performansı; en beğendiğim oyunculuk Davutoğlu'nundu. İkinci perde mahkeme ve idam sahneleri olarak iki bölüme ayrılmıştı. Mahkeme bölümü oldukça uzundu; fakat idam edilmeden önce Proctor ve eşinin bir araya gelmesi, oyunun sonuna doğru artan gerilime duygusal bir mola verilmesi beni çok etkiledi. Oyun en başından beri oldukça hareketliydi zira; kendi 'katharsisimiz' için bu molaya ihtiyacımız vardı.
Sahnede adaletin terazisini metafor alan 'denge'yi vurgulayan bir dekor vardı. Dekor tasarımında Metin Deniz'i başarılı buldum. Ormanı ve muğlaklığı veren arka planı çok sevdim. Her rejisörün hayalidir; 'Şu barlardan bir şey sallandıralım, arka plana da hayat verelim, boyut katalım.' İlk defa 'barlardan bir şey sallandırmak' fikrini bu kadar kullanışlı ve oyuna hizmet eden bir metafor olarak gördüm. Işık tasarımında Kemal Yiğitcan'ı sevdim; özellikle Proctor'ların ev içini aydınlatan ışığı ve kırılmaları başarılı buldum. Dengeyi ve adaletin yaptığı dengesizliği anlatan dekorda, John Proctor' un hakkında karara varıldığında yalnız kalması çok anlamlı görünse de, sahne oyun boyunca çok kalabalık ve çok hareketliydi. Bu da uzun bir oyunda, seyirciye mola zamanları tanımak gerektiğini hatırlattı.
Oyunun iki perde ve yüz elli dakika olması konusunda şunu söylemek istiyorum; yazıldığı dönemde evlerde televizyon bile yoktu ve insanlar, tiyatroya oyun izlemeye gittiklerinde bunun kayda değer bir süre tutmasını istiyorlardı. Günümüzde, sabrı olan tiyatro izleyicisini ayakta alkışlamakla birlik-te, gençleri sanata çekebilmek için daha kısa süreli oyunların daha cazip olacağını düşünüyorum. Çünkü gençlerin beğenisi ve estetik anlayışı günümüzde- maalesef ki- sosyal medya üzerinden şekilleniyor ve en uzunu 90 saniyelik sürekli akan görüntülerden oluşan 'reels' videoları izleyen bu çocukları, 150 dakika boyunca koltukta tutmak çok zor. Bu sabrı kazanana kadar, onların suyuna gitmek gerektiğini düşünüyorum. Bir sonraki biletim 45 dakikalık bir oyuna, yine Şehir Tiyatroları' nda: Çingene Boksör. Bakalım, oyunun uzunu mu kısası mı makbül, göreceğiz. Ama Cadı Kazanı özelinde, bu kadar kalabalık karakterleri vurgulayabilmek için daha kısa bir sürenin de yeterli olmayacağını vurgulamak isterim.
Oyunu, bu sene ilk defa gittiğim ve geçen sezon açılan Müze Gazhane'nin içindeki Prof. Dr. Sevda Şener Sahnesi'nde izledim. Sahneyi ve içinde bulunduğu müze kompleksini çok sevdim. İçerde sürekli açık bulunan kütüphaneler ve öğrenci popülasyonu da mekanın enerjisini arttırıyor. İspark sayesinde otopark sorunu da yok; toplu ulaşımla da metrobüse ve minibüs yoluna çok yakın; bilginiz olsun. İBB Büyükşehir Belediyesi'ne bu güzel sanat kompleksini İstanbul'a kazandırdığı için çok teşekkür ederiz.
14.10.2022
Yağmur Çakan Susar
Comments